Monday 27 October 2014

Değişen Havalar ve Yayılan Hastalıklar

Havalar serinliyor. Sonbahar aylarının birini daha geride bırakmamıza birkaç gün kaldı. Geçen seneki gibi olmazsa, yakında havalar iyiden iyiye serinleyecek.

Gün içinde müthiş derecede hızlı değişen havayla karşılaşıyoruz. Bu durum da beni üniversite zamanlarıma götürüyor. Sabah evden çıkarken kabanım üstümde çıkardım. Öğlene doğru kaban artık çantama girerdi, çünkü hava nispeten ısınmıştı. Biraz daha geçince, hava daha da ısınırdı ve gömleği de çıkarıp tişörtle dolaşmaya başlardım. Sırt çantam da bu arada iyiden iyiye şişmiş olurdu. Akşama doğru tekrar gömleği giymem gerekirdi artık. Eve dönerken de, dönüş saatime göre tabii, çok geciktiysem kabanımı tekrar giymek zorunda kalırdım. Yoksa gömlek ile dönerdim eve.

Demek istediğim bu havanın sürekli değişkenliği ciddi anlamda hastalık riskini de beraberinde getiriyor. O zamanlar pek de öyle hastalandığım olmazdı. Yalnız son dönemde bu iyiden iyiye arttı. Korunmanın yolları var tabii ki. En başta bağışıklık sistemimizi koruyarak ve düzenli beslenerek bunu yapabiliriz. Fakat bir konuda kaçamıyoruz: Toplu yaşamak. İnsan belki onbinlerce senedir hep güçlü olabilmek için birlikte yaşamış. Biz de aynı şekilde yaşıyoruz. Bunun beraberinde getirdiği en büyük sorunlardan biri de bulaşıcı hastalıklar ve bunların yayılma hızı. Bizimki gibi kalabalık toplumlarda, hele de İstanbul gibi bir şehirde, bulaşıcı hastalıklar çok daha kolay yayılırdı.

Bulaşıcı hastalıkların başında sanırım hepimizin malumu grip geliyor. Grip öyle bir hastalık ki, virüsle bulaşıyor ve bu virüs sürekli mutasyona uğruyor. Sürekli mutasyona uğradığı için de farklı versiyonları çıkıyor ve kimi zaman çok hızlı yayılıp binlerce insanı hastalandırıp bir kısmını ölüme götürebiliyor. Grip bu kadar tehlikeli yani. Gribin en kolay yayılma yöntemi ise bu hastalığa sahip insanların hapşurmaları. Evet, hapşurmak. Hapşurmak aslında vücudumuzu temizlememiz için sahip olduğumuz savunma mekanizmalarından biridir. Hapşururken mikropları da atarız vücudumuzdan. Peki nereye gider bu mikroplar, virüsler? Tabii ki hapşurduğumuz yere: Birçoklarımız için elimize. Çevremize baktığımızda insanların çok büyük bir kısmının eline hapşurduğunu görebilirsiniz. Hatta tek eline değil de iki eline birden hapşurur insanlar. Tahminim bunun nedeni insanların hapşururken yüzümüzün aldığı şekli görmemelerini istememiz. Sonuçta elimize hapşuruyoruz. Elimizi de hemen her işimizi yapmak için kullandığımız için bu dokunduğumuz yerlere bulaştırıyoruz hastalığımızı bir oranda. Başka insanlar da oralara dokunduğunda onlara hastalığımızı bulaştırmış oluyoruz.

Gribin en yaygın yayılma ortamlarından biri toplu yatılan koğuşlar, bir diğeri ise toplu taşıma araçlarıdır. Tabii tiyatro, sinema gibi toplu izlemenin olduğu mekanlarda da bu durum sözkonusu oluyor. Sanırım en yaygını toplu taşıma araçları, çünkü gün içinde her gittiğimiz yere arabayla gitmiyorsak bir şekilde toplu taşıma araçlarıyla muhattap oluyoruz. İETT'ye defalarca sormama rağmen kendisine ait araçların günlük temizliklerinin yapıldığını bildirmelerine rağmen, fakat Özel Halk Otobüsleri ile yeni çıkarılan İstanbul Otobüs A.Ş. otobüslerinin temizliğine dair bilgi alamadım. Bunun en basit anlamının bu araçların günlük değil, hiçbir zaman temizlenmediği şeklinde olduğunu tahmin ediyorum.

Ne yapabiliriz derseniz, yani çözüm olarak, buna cevabım İETT'nin 153'ü aradıktan sonra iki kere 2'ye basmanız durumunda ulaşabileceğiniz yetkililerine bu konuda şikayetlerinizi iletmek ilk adım olarak. İkincisi ise, belki de en önemlisi, artık elimize hapşurmak yerine kolumuza hapşurmaya başlamak. Kolumuzu pratik anlamda kullanmadığımız için, hastalığın yayılma ve hastalığı yapma ihtimalimiz oldukça azalıyor bu şekilde.

Şimdi aksiyon zamanı!

No comments:

Post a Comment