Thursday 25 December 2014

Hayatı Yaşanır Kılan Şeylere Dair

Zaman değişiyor.
Değerlerimiz değişiyor.
Kültürümüz değişiyor.
Hepsi "global"leşiyor...

Globalleşme derken birçokları bir yandan şikayet ederken bu durumdan, diğer yandan da akımına kapılıp gidiyor.. Halbuki akıma kapılıp kapılmamak bir ölçüde kendi dışımızda gelişse de büyük ölçüde bizim elimizde..

Geçenlerde bir arkadaş söyledi, insanlar kendini tanıtırken meslekleriyle tanıtıyorlar artık diye. Ameli'deki gibi alışkanlıkları ya da yapmayı sevdiği şeylerle değil.

Bazen insanlar soruyor bana, nasıl böyle olabiliyorsun diye.. İşte cevap veriyorum:

İstediğim şeyleri yapıp istemediklerimi yapmayarak bir ölçüde.

Ya da yapmak istemediğim şeyi yaptığımda bunu o şeyden nefret ederek değil, onu benimseyerek yaparak..

Ya da daha geniş tanımla, severek yaptığım şeyleri daha çok yaparak. Sevmeden yaptığım şeyleri de olduğu gibi, değiştirmeden ve kendimi üzmeden yaparak..

Başka bir şey de insanları oldukları gibi kabul ederek. Yargılamadan. Yaptıklarının onların kendi seçimleri olduğunun bilincinde olarak..

Kendini tanıtmak demiştim. Ben, örneğin, kendimi tanıtacağım zaman fotoğraf tutkunu, tango sever, çözüm insanı, mühendis (alan önemli değil) ve gönüllü olarak tanıtmayı tercih ediyorum. En başta da insanım tabii ki. Tüm alt kimliklerimden arınmış halde, sadece bir insan..

Hayatı yaşanır kılan şeyler dedim en başından. Bunlar benim için bir çocuğun gözlerindeki gülümsemeyi görmek ve hissetmek, tanımadığım insanlara karşılığını beklemeden yardım etmek, sevdiğim bir arkadaşımdan ya da çok az tanıdığım ama beni kırmayan bir insandan kartpostal almak, insanları güler yüzle karşılamak, sevdiklerime onları sevdiğimi söylemek, komedi dizileri/filmleri izlemek, fotoğraf çekmek, dans etmek, herhangi bir konuda çözüm bulmak.. Sabahları uyanıp yeniden doğduğunu hissetmek.. Doğan güneşi ve bunda yatan mucizenin farkına varmak.. Bunları daha çok uzatabilirim..

Demem o ki, insan istediği gibi, hakettiği gibi yaşar.. Mutlu olmak da o insanın elinde işte..

Wednesday 24 December 2014

Garip Şey Şu Hayat - Herşey Bedava

Çok garip hem de..

Mesela cep telefonumuza reklam mesajları gelir. Şikayet ederiz bunlardan. Üşenmezsek, arayıp operatörü, iptalini isteriz tüm reklam mesajlarının. Ya da yandaki gibi bedava SMS verirler bir sürü..


Daha sonra sokakta gezerken bir de bakarız ki beklediğimiz indirim gelmiş de geçmiş. O almayı çok istediğimiz mont satılmış bile. Ya da hepsi satılmamış ama bedeni de kalmamış bize göre. Haberdar olmadığımıza üzülür, haberdar edilmediğimize kızarız sonra.


Bu sefer de reklamların/promosyonların istediğimiz gibi gelmesini isteriz. Gelirler de. İnternette tarama yaparken bir sitede aradığımız ürünün başka bir sitedeyken yanda görünen reklam olduğunu görürüz. Nasıl bu kadar çabuk ayarlanabildiğine şaşırırken bir yandan da gizliliğimizin ihlal edildiğini düşünürüz. Ne de olsa biz doğrudan izin vermemişken bir sitede yaptığımız ürün araştırması o andan itibaren girdiğimiz birçok internet sitesinde reklam kısımlarını süsler. Hatta bazen sepete koyduklarımızın hepsi dahi görünür orada. Şaşırır kalırız ama durum budur işte.

Şikayet ederiz bankalardan, çeşitli kurumlardan satış amaçlı arama olduğunda. Çok kızarız. Diğer yandan da sadece promosyon ürününü bedava alabilmek için cep telefonumuzu, ev adresimizi, eposta adresimizi veririz. O günden itibaren de sürekli reklam mesajları alırız. Hatta bazen o kadar kızarız ki, telefonda arayana hakaret boyutuna bile gelebiliriz. Bilgilerimizi nereden bulduklarını sorarız. Cevap aslında çok basittir: Ya biz vermişizdir, ya bankalar, ya da resmi kurumlar. Öyle ya da böyle o reklamlar bize gelmeye devam ederler..

Baattin bile kızmış, bakın..


Herşey sanki Google ile başladı. Bir gün girdi hayatımıza. Kapıyı bile çalmadan. Sade bir sayfayla hem de. Neredeyse bomboş bir sayfa hatta. Araştırdık, bulduk her aradığımızı. Yan tarafta öneriler geldi sonra. Onlar da tam aradığımız gibiydi. Ya da en azından öncekilerden çok daha iyiydi. Google önce amcamız oldu. ''Google Amca'ya sor!'' deyimi dahi yerleşti dilimize.


İnsan ailesinden birinden kötü ve yanlış birşey bekler mi? Beklemez tabii ki. Biz aslında çok düzgün ve dürüst insanlar olmamıza rağmen büyüklerimizin bizi çeşitli şeylere alıştırması gibi Google Amca da bizi bedavacılığa alıştırdı. Programları bedavaya verdi. Cep telefonumuza işletim sistemini bedavaya verdi. Önce Windows vardı, herşeyi paralı olan. Bir yandan bilgilerimizi alıyor, onları kendi çıkarları ve ABD çıkarları için paylaşıyordu. Google gelince önce amcamız oldu. Sonra da Microsoft'un yaptıklarını bize bedavaya vermeye başlayınca daha bi sevmeye başladık Google Amca'yı. Zaten o arada oldu Google olmaktan Google Amca'lığa terfi etmesi..


Hotmail bize 2MB büyüklüğünde eposta alanı verirken, Yahoo 6MB veriyordu. Bi ara 15MB'e dahi çıkmıştı. ABD'deki Hotmail kullanıcılarına özel 250MB eposta alanını görünce, müthiş birşey demiştim. Olağanüstüydü o zaman. Google Amca tabii ki yardımımıza yetişmişti o arada. Bir anda herkese 1GB eposta alanı vermeye başladı. Önce şaşırdık. Sonra müthiş sevindik. Birkaç sene herkes davetle alma ihtiyacı hissetmesine rağmen sürekli büyüyordu. Ben de ilk çıktığı zamanlarda bir arkadaşımdan almıştım daveti ve hemen kullanmaya başlamıştım. Ne güzel günlerdi.. Her rüyanın olduğu gibi bu rüyanın da sonlarına yaklaştık: Geçenlerde dava konusu olunca Google, yaptığı savunmasında insanların epostalarını "tabii ki" okuduklarını söylemişlerdi. İhtiyaçları olduğunda, ki reklam için bu ihtiyaç süreklidir, okuyorlardı. Sonucun nasıl olduğunu bilmiyorum ama benim için Google Amca ölmüş, yerini Google'a bırakmıştı o vakitten sonra.

Herşeyin bedeli olduğu gibi bunun da bedeli vardı ama. Tüm bilgilerimiz ortalığa saçıldı. Daha doğrusu bunun farkına vardık. Yani öyle ücretsiz verilen şeylerin hepsinin bir şekilde bedelinin, masrafının karşılanması gerekiyordu. Bu masraf da doğrudan parayla olmasa da böyle reklamlar sayesinde karşılanıyordu.

İşte size garip bir hayat.. İki seçenek var: Ya bedavaya yaşamaya devam. Ya da kendi güvenliğimiz için biraz daha para harcamak lazım..

Tuesday 9 December 2014

İstanbul'un Bitmeyen İnşaatları ve Metro Hatları

İstanbul, Dubai'den sonra gördüğüm en büyük şantiye şu anda. Memleketin her tarafında inşaat yapılıyor. Hem de öyle ufak tefek projeler değil. Nereye baksanız, en yerleşimi yoğun olan yerlerde dahi, mutlaka en az birkaç tane kulevinç görmek mümkün. Kimi bölgelerde birkaç taneden çook daha fazla hem de.

Yaşananların sıradan vatandaş için tercümesi 'daha fazla trafik çilesi' şeklinde özetlenebilir. Bu 'çok özel ve büyük' projelerden konut alanlar için ise en basit şekilde paralarının boşa gitmesi şeklinde söylenebilir. Neden peki? Çok basit: Mesela düzgün ve güvenli ve kaliteli hayat yaşamak isteyen biri evini Bahçeşehir'den alınca, işi çok yakında değilse her gün daha fazla zamanını yollarda geçirecek ve, ne yazık ki, bu durum daha iyiye de gitmeyecek.

Geçenlerde dikine şehirleşmeyle ilgili bir yazı vardı paylaştığım ve başka bir blog yazımda bu konunun ne kadar yanlış olduğunu anlatmıştım. 2 Kasım 2014 tarihli Sabah gazetesinden bir yazıda da bu %20 artışın insanların evlerine gidişlerindeki süreyi ne kadar artırdığına dair bilgi var. Bunlar hep resmi kaynaklardan alınan bilgiler. Bahsetmiştim yine bir önceki yazımda, depreme karşı alınması gereken önlemlere harcanmak amacıyla toplanan vergiler bir önceki hükümetin koyduğu ek vergi olmasına rağmen bu para deprem önlemleri için değil, hükümetin icraat olarak bahsettiği duble yollara harcandı senelerdir. Ve kimi başka yerlere tabii ki. Deprem için ise yine vatandaşı kendisiyle başbaşa bırakıp müteahhitlerin kollarına attılar. Sonuç: Her yıkılan bina için birkaç kat daha yüksek yeni bina. Sonuç:
Ek trafik yükü.
Ek hayatımızdan çalınan ve trafikte geçen zaman.
Ek yakıt masrafı.
Ek hava kirliliği.

Bunlara çözüm olarak da metro yaptığını söyleyen devlet büyüklerimiz var. Metroyla kentin trafik sorunu çözülecekmiş. Peki bakalım başkaları metroyu nasıl çözmüş ve biz nasıl çözeceğiz..

Aşağıda Köln'ün raylı sistem haritasını bulabilirsiniz. Hatlar her ne kadar bu kadar dümdüz gitmiyor olsa da yaklaşık güzergahlar bu şekilde. Açıkca görebileceğiniz gibi hatlar bir uçtan başlayıp diğer uca olabildiğince doğrusal bir hat çizerek gidiyor. Duraklar arasındaki mesafeler de hiç öyle uzun değil. Birçok yerde aynı yerde bir tramvaydan/metrodan inip bir diğerine binebiliyorsunuz.


Bir de Münih'in haritasına bakalım:


Üstteki iki haritada da tüm hatlar yer altından gitmiyor. Şehrin merkezi diyebileceğimiz yerinden çıktıktan sonra yeryüzünden giden bu hatlardan S ile başlayan hatların büyük bir kısmı yeryüzünden giden, durak aralığı daha fazla olduğundan daha uzak mesafelere daha hızlı giden şehiriçi tren hatlarıdır.

İşte burada da İstanbul'un 2019 için öngörülen haritası. Yani vizyonumuz:

Trafiği gerçek anlamda rahatlatabilecek en önemli hat karayolundan gidiyor: Metrobüs. Adında metro var ama gerçekte bildiğimiz otobüs. Biraz daha uzun ve tercihli yoldan gideni. Karayolunu işgal ettiği için daha az araç karayolunu kullanabiliyor. Bu hatlara bakınca bitince gerçekten işe yarayabileceğini düşündüğüm Gebze-Halkalı hattı var. Çünkü bu hat sayesinde bu güzergahtaki birçok insan rahatça işlerine gidebilecekler. Duraklar arasındaki geçişler oldukça fazla zaman aldığı için insanlar bunları çok da tercih etmeye yanaşmıyor. Evinden çıktıktan sonra en fazla 500m yürüyerek metroya varınca metropolde yaşıyor hissedilebilir ama 2019'da dahi böyle birşey gördüğüm kadarıyla öngörülmüyor.

Metro konusunda uzman değilim ama oldukça tembel insanımızın trafikte kalma pahasına sırf fazla yürümemek adına metroyu kullanmayı tercih etmediğini, bu konuda sürekli şikayetçi olduğunu defalarca duydum. Bir de tabii durakta hatlar arasındaki geçişlerdeki yürüyüş mesafelerinin aşırı uzaklığı var. En güzel örnek de sanırım Uzunçayır metrobüs durağı ile Ayrılıkçeşme metro istasyonu arasındaki mesafe. Neredeyse 10dk kadar sürüyor bu aradaki geçiş. Metro yaparken geçişlerin de daha kısa ve pratik olması sanırım en önemli tasarım sorunlarından biri olduğunu kabul etmek gerek.

Üstteki haritaya sürekli farklı açılardan bakmaya çalışmama rağmen hangi mantıkla yapılmış olduğunu anlamakta cidden zorlanıyorum.

Ağırlaşan Bilgisayar ve Telefonlara Çözüm

Eskiden bilgisayarlardı ağırlaşan cihazlarımız. Birkaç sene kullanır, sonrasında ağırlaştı diyerek yenisini almaya davranırdık. Şimdilerde ise durum biraz daha telefona kaymış durumda. Telefonları insanlar sık sık değiştirmeye başladı. Gerekçe daha çok elindekilerin ağırlaşması..

Ağırlaşma dediğimiz "Alırken iyi çalışan cihaz neden sonradan ağırlaşsın ki?" sorusunu da beraberinde getiriyor. Bunun birkaç nedeni var. Bilgisayar ve telefon için bunlar birazcık değişebiliyor. Bilgisayar için biraz aşağıda detayları okuyabilirsiniz. Telefonlar için durum şöyle:


1- Telefonların işletim sistemleri revize olup güncellendiği zaman yeni versiyonlar genelde biraz daha iyi grafiklere sahip olduğundan telefonu daha fazla yorarlar.
2- Kullanmadığınız uygulamalar gereksiz yer ve RAM kullandığı için telefonu ağırlaştırırlar.

3- Fotoğraf, video ve müzik gibi dosyaları habire kaydettiğimizde telefonun hafızası azaldığı için kendisine çalışacak alan bulmakta zorlanır ve bu durum da telefonu ağırlaştırır.

Peki ne yapmalı?

1- Özellikle iOS güncellemelerini telefonun hızını etkilemediğini teyit edinceye kadar yüklememek. Zira telefon sağlam olmasına rağmen sadece işletim sistemi versiyonu ve yeni versiyonun daha fazla RAM ve işlemci ihtiyacından dolayı birçok insan telefonlarını değiştirmek durumunda kalıyor. Yani güncellemenin üstünden birkaç ay geçtikten sonra eğer yaşayanlar sorun yaşamıyorsa yükleyin, yoksa yüklemeyin. Bu durum Android için güncelleme sadece 1,5 sene olduğundan ciddi bir sorun teşkil etmiyor.

2- Uygulamalarınızın arasında kullanmadıklarınızı silip telefonun hafızasını ve RAM'ini temiz tutun.

3- Fotoğraf, video ve müzik dosyalarının kullanmadıklarınızı telefonda tutmak yerine bunları bilgisayara yükleyerek yedeklerini alın. Telefonun hafızasındakileri de silin. Böylece telefon hafızası daha boş olacağından daha rahat edersiniz.

4- Android telefonlarda telefona hafıza kartı alacağınızda unutulmaması gereken en önemli konu bu hafıza kartlarının hepsinin (aynı kapasitede olsalar da) hızlarının aynı olmadığı gerçeğidir. En az Class 10 hızında bir hafıza kartı kullanırsanız bu da telefonunuzun hızına pozitif etki yapacaktır. Bakınız soldaki fotoğraf.

5- Telefonunuzu şarj olurken kullanmanın da bir yandan dolmaya çalışan pili diğer yandan bitirmeye çalışmak anlamına geldiğini söylemem lazım. Hem telefonu yoran hem de pilinizin ömrünü azaltan bir durumdur bu.

Bonus: Şarjla ilgili bir konu da %20'nin altına düşmeden şarja takmanın pil ömrünü artırdığını da unutmamak gerekir.

Bilgisayarlarla ilgili de durum şöyle:

1- Teknoloji sürekli gelişip değiştiği için buna bağlı olarak bilgisayarlarda kullanılan programlar ve uygulamalar da bunlara paralel daha yoğun işlemler yapmaya başlıyor. Yani yeni versiyon demek, daha fazla RAM ve işlemci ihtiyacı demek bir anlamda.

2- Oyunlar sürekli gelişip daha fazla grafik ihtiyacı hissettiği için eski versiyonu iyi çalışırken yeni versiyonu sıkıntı çıkarabiliyor bu oyunların.

3- İşletim sistemleri güncellendikçe RAM, işlemci ve sabit diskten istedikleri artıyor.

Durum böyle olunca da "bilgisayar yavaşladı" diyoruz doğal olarak.

Çözümüne gelince birkaç adımı var bunun:

1- RAM'i yükseltmek. Bu en kolay ve pratik çözümdür. Bilgisayarın desteklediği RAM'i örneğin 2GB yerine 8GB'ye çıkarttığınız zaman programlarınız çok daha rahat çalışacaktır.

2- Bilgisayarda kullanmadığınız programları silerek ve "disk defragmantation" yani disk düzenlemesi yaparak parça parça olarak kaydedilen bilgilerinizi bir araya toplayabilir, böylece bilgisayarın daha hızlı onları bulmasını sağlayabilirsiniz. Ya da Windows herşeyi kaydettiği için arada bir format atmak ve bilgisayarı sıfırlamak ve tekrar kurulum yapmak da bilgisayarın daha hızlı çalışmasına faydalı olacaktır.


3- Sabit diski SSD ile değiştirmek. SSD sabit disklerde hız saniyede 1000MB seviyelerine kadar çıkabiliyor. Kimi zaman sadece işletim sisteminin üstünde çalıştığı sabit disk bölümünü SSD, diğerini normal SATA disk olarak kullanırsak da programlar hızlı olan SSD üzerinden çalıştığı için hız olarak rahat ederiz. Sabit disk olarak sadece SSD kullanacaksanız fiyat biraz daha artacaktır. Çünkü bu disklerin fiyatları diğerlerine göre daha pahalı.