Wednesday 24 September 2014

İnşaat, İskeleler, İş Güvenliği

Sene 2004 ve yine Köln'deyim. Tren istasyonundan kaldığım yurda doğru giderken sokaklara bakıyorum. Hız sınırı tabelası her yerde var: 30km/s.

Uyuluyor mu peki buna?

Kesinlikle evet!

Bu arada akşam olduğunu belirtmem de lazım. Biraz daha ilerliyorum. Solumdaki sokakta bir yandan sokak ışıklarından yansıyan reflektörleri, diğer yandan da üstlerine konan lambaları yanan dubaları görüyorum. Bakınca, yolun kenarındaki rögar kapağıyla ilgili bir inşaat çalışması olduğunu farkediyorum. Bu kapak için gidiş gelişli yolun bir şeridi kapatılmış trafiğe 10-12m kadar uzunlukta. Birkaç gün sonra oradan geçtiğimde rögar kapağının düzgün şekilde onarılmış, yol da tam genişlikte trafiğe açılmıştı.

Benzeri uygulamaları defalarca gördüm Avrupa'nın gidebildiğim yerlerinde. Sonrasında Dubai'de gördüm bunları. İş güvenliği denince tolerans diye birşeyi kabul etmiyorlar. Sıfır tolerans her zaman. Palm Jumeirah'ta çalışırken iki binanın ana müteahhitinin iş güvenliğine uygun davranmadığı ve şantiyesi temiz olmadığı için sözleşmesi iptal edildiğine şahit oldum. Ölümlü kazaları olmamıştı ama olması da gerekmiyordu zaten. Önlemlerini yeterince almadığı için sözleşmesi iptal edilmişti o firmanın. Öyle bir iş de o firmanın batma seviyesine inmesi için yeterliydi. Dubai'de şantiyedeki bir sıvacı iskelede çalıştığı halde emniyet kemerini takmıyordu. Bu çalışan iş güvenliği tarafından defalarca uyarılmış ve cezalara maruz kalmıştı. Proje müdürü bu cezaların hiçbirini onaylamayıp kemersiz çalışmasına izin vermişti. Çünkü adam işini çok iyi yapıyordu. Sonuç: Adam ikinci kattaki iskeleden dengesini kaybedip düştü. İki çocuğu babasız, eşi de dul kaldı. Şantiye birkaç hafta kapatıldı, soruşturmalar yapıldı ve gerekli cezalar ve tazminatlar verildi. Hiçkimse, ki orası bir Arap ülkesi olmasına rağmen, buna fıtrat demedi.

Daha sonra farklı ülkelerde de gördüm benzeri uygulamaları. Mesela ABD'de yol kenarındaki binanın dış cephesinde boya gibi bir faaliyet olmasına rağmen aşağısında yayaların geçişi için öyle bir tünelvari yol yapılmıştı ki, bina yıkılsa oradan geçenlere birşey olmayacak seviyede güçlüydü bu geçit. Batıya gittikçe, ya da Avusturalya gibi ülkelere, iş güvenliği ve inşaatlar denince standartlar ve cezalar en üst seviyede uygulanıyor.

Bizde ise Alo 170'i arayıp dış cephe işi yapılan bir binayı şikayet etmeye kalktığımda ilgili Beyoğlu'na bağlı kurum beni soruşturmuştu, şikayet konusu yapılan inşaatı değil. Yasalar çıkıyor. Ağır/hafif çeşitli cezalar öngörülüyor. Fakat uygulamaya gelince her tarafta onlarca, yüzlerce inşaat var ve bunların çok çok azında iş güvenliği kurallarına uyuluyor. Nedeni ise tamamen duygusal: İş güvenliği, şantiyelerde para harcatan ama para kazandırmayan tek birim olarak görülür. Herkesin derdi işin ilerlemesi olduğu için aynı zamanda en sevilmeyen birimlerin de başında gelir iş güvenliği birimi, tabii eğer varsa.

Sonuçta bir yandan inşaatlarla, yani betonla büyümeye çalışan bir ekonomi, diğer yandan ölen masum işçiler..

Çözüm: İş güvenliği bir mantık sorunudur. Olaya güvenlik gözüyle bakmazsanız, daha çok insan hayatını kaybedebilir. Güvenlik ve gereklilik açısından bakılırsa halbuki, bu kazaların çoğu demiyorum, hiçbiri yaşanmaz.

Bir kısa hikayeyle bitireceğim yazımı. Gerçek bir hikaye aslında. Zamanında ABD'nin en büyük alüminyum üreticilerinden biri ciddi anlamda büyük bir krize giriyor ve şirket müthiş zararlar açıklıyor. Sürekli yaşanan iş kazaları ve ölümlerden dolayı işçi yakınlarına vermesi gereken tazminatlar bu krizin önemli nedenlerinden biri. Kurtarıcı olarak bir adamı getiriyorlar ve yeni CEO hissedarların karşısına çıkıp konuşma yapıyor. Bundan sonra asıl önceliğimiz iş güvenliğidir diyor. Ve yapacaklarını anlatıyor. Ülkenin çeşitli eyaletlerinde her yaşanan kaza en çok 6 saat içinde merkeze haber verilecek ve kazayla ilgili gerekli önlemler en geç 48 saat içinde alınarak işe devam edilecektir. Kurallara uymayan birimin birim sorumlularından başlayarak sorumluların da doğrudan işten atılacağını söylüyor. Bu ve benzer birkaç önlem ve çalışmayı anlatıp kürsüden iniyor yeni CEO. Hissedarlar şaşırıyor ama çok da renk vermiyorlar. Adamın daha bi heyecanla ekonomi terimleriyle konuşacağını sanıyorlar çünkü baştan. Hissedarların birçoğu hayal kırıklığına uğruyor. Zaman geçtikçe yeni yöneticinin ne demek istediği daha iyi anlaşılıyor. Şirket iki yıl geçmeden tekrar kar etmeye başladığı gibi giderek de büyüyor. Herkes şaşırıyor bu duruma ve yeni CEO'ya hakkı veriliyor tabii ki.

Adamın yaptığı sadece işin, imalatın her aşamasında kontrol ve denetimlerin düzenli yapılmasını ve bunun takibinin de ihmal edilmemesini sağlamak. İş güvenliğini en tepeye oturtunca, işler daha iyiye gittiği gibi üretilen ürünün kalitesi de yükseliyor. Sonuç malum.. Mesele yasaları çıkarmak değil. Uygulamak ve uygulanmasını sağlamak ve uygulamayanlara, sorumlulara gerekli cezaları vermek. Gecikmiş adalet adalet değildir diye boşuna dememişler..

No comments:

Post a Comment