Friday 19 September 2014

Yağmur ve Sel Yine


Fotoğraf 1
Yine sonbahar geldi ve yine yağmurlar başladı. Yağmur denince aklımıza bir çok güzel ve romantik şey akla gelirken bazılarımız için de sel akla gelir. Çünkü daha dün yağmur başlamasına rağmen sel bilgileri geliyor habire.

Sel öyle kendiliğinden olmaz. Başka şeyler de lazımdır. Doğal olarak aşırı yağmur yağması ve sonucunda sel oluşması başkadır. Bu zaten, adı üstünde, doğaldır. Doğal afet denir o zaman. Burada asıl bahsedeceğim gerekli önlemler ve yapmamız gerekenler..

Köln'deyken yağmur yağardı. Hem de sık yağardı. Memleket oldukça yeşil ve ormanlarla, ağaçlarla dolu olunca yağmurun olması da buna paralel olarak normal oluyor. Yalnız yağmurdan sonrası var asıl mesele. Sel olduğunu ne gördüm, ne duydum. Olmuştur tabii ama ben görmedim en azından. Ve yağmur kesildikten sonraki 10-15dk içinde yerde hiç su birikintisi kalmamıştır. Bu memleket nüfusu 1 milyonun üstünde olan ve Almanya'nın en kalabalık kentlerinden birisi. Söylediğim de bundan 10 sene önce yaşananlar.

Dubai'de alan çöl olduğu için altyapı pek yoktur. Herhangi bir yerde bir proje yapılacaksa (konut, kule, AVM, villa vb.) önce bu alana altyapı firması gönderilir ve oranın elektrik ve kanalizasyon altyapısı yaptırılır. Daha sonra üst yapı ihale edilir ve binalar ondan sonra yükselmeye başlar. Yalnız inşaat süresince elektrik yerinde üretilmek, su ise dışarıdan taşınarak getirilmek durumundadır altyapı henüz hazır olmadığı için. Zaten firmalar bunu bildikleri için önlemlerini de ona göre alırlar.

Bizde ise önce gecekondular yapılır/yaptırılır/yapılmasına izin verilir. Sonra bu gecekonduların olduğu yere, daha çok mecburiyetten, altyapı çalışmalarına başlanır. Tabii üstyapı varken altyapıyı yapmak demek orada yaşayan insanların bu süreçte çile çekmesi demektir. Bu altyapı yapılırken de daha çok o zamanki nüfusa göre herşey düzenlenir. Gelecekte neler olacağı, olabileceği çok da düşünülmez, öngörülmez. Bir süre sonra bu gecekondu alanlarının etrafında şehir genişlemeye devam edince gecekonduların zorla kaldırılması icap eder. Kavga, dövüş yıkılır o gecekondular ve oralar resmi imara açılır. Bu arazilerin daha önce orman gibi bir alan olması da bu durumu değiştirmez. Çok daha yoğun bir şekilde imara açılır bu bölgeler ve altyapı yetmemeye başlar bu sefer.

Doğa kendi evrimi süresinde su yolları yapar. Dereler ve ırmakları yani. Bu dere ve ırmakların civarında yerleşim artınca bu derelerin güzergahları değiştirilerek "islah" çalışması yapılır ve buralar, yani dere yatakları imara açılır. Müteahhitlerimiz buralardan rant elde etmeye çalışırken yerel idareler de bundan nemalanır tabii ki. Şiddetli yağmurda da doğa yere düşen yağmura kendi belirlediği yolda akmasını söyler. Böylece bu dere yataklarında yapılan evler/binalar su altında kalır.

Birçok yerde binaların bodrum katlarının otopark olarak düşünülmesi/planlanması gerekir. Fakat yine ranttan dolayı buralar müteahhitler tarafından önce otopark gibi gösterilir, sonra da araya duvar örülerek normal daireye dönüştürülür. Durumu uygun olmayan insanlar buralardan ev alır ve biraz şiddetli bir yağmurda pencerelerden içeriye yağmur dolar. Sonra bu evleri su basar ve herkes bir suçlu aramaya başlar.

Elimizdeki çöpleri "Nasıl olsa çöpçüler topluyor" diyerek yere atarız. Bu çöplerin bir kısmı, evet, çöpçüler tarafından toplanır. Ama bir kısmı da akan sular ve rüzgar tarafından yol üstündeki rögarların ağzında toplanır. Buradaki çöplerin bir kısmı rögardan içeri düşer. Sonra içeride birikir. Bu rögarlardan sular aktıkça içeri giren çöpler de aralara konan mazgallarda birikmeye başlar. Bu birikme şiddetli yağmurda suyun akışını engellediği için su öncelikle kanalizasyonda daha yavaş akmaya başlar. Kanalizasyonun zaten bir çok yerde çok şiddetli yağmura uygun yapılmadığını zaten biliyoruz. Kanalizasyondan akamayan su rögarın kapağına kadar çıkar ve kanalizasyondan akamayan su yerden akmaya devam eder. Yüzeyde biriken su da sele neden olur.

Toprağın suyu çekme özelliğinin olduğunu biliyoruz. Yağan yağmurun bir kısmının da toprak tarafından emildiği öngörülür. Tabii bu toprağın olduğu yerler için geçerli. En son bir araştırmaya göre İstanbul'da halkın kullanabildiği yeşil alanların (park ve bahçeler yani) toplam alana oranı %1,5 seviyelerinde çıkmıştı (kaynak: http://www.sunipeyk.com/sehirlerin-yesil-alan-oranlari/ ) Bunun anlamı yağmuru çekebilecek toprağımızın İstanbul özelinde çok az olduğudur. Tabii toprak yerine her taraf betonlaşınca, betonlaşmaya devam edince, su da olmayan toprak tarafından emilmek yerine olan beton üstünde akınca yüzeyde biriken suyun oranı daha da fazla olur. Aşağıdaki uydu görüntülerinde ne demek istediğim daha açık görülüyor.

 Fotoğraf 2
Hükümet tarafından deprem vergisi olarak alınan, depreme karşı önlemler için kullanılması öngörülen vergilerin duble yollara harcandığını hükümetin açıklamalarından biliyoruz. Bu duble yolların depreme karşı herhangi bir faydasının olmadığını da tabii ki. Kentsel dönüşüm yasasından sonra, bu kapsamda birçok bina sahipleri tarafından müteahhitlere daire başına belli bir ücret de verilerek yıktırılıp yeniden yaptırılıyor. Bu binalar eskiden 4 kat ise şimdi 5 ya da 6 kat olarak tekrar inşaa ediliyor. En basit hesapla ve sadece 1 kat fazla çıktığı hesaplandığında bile bunun o binanın nüfusunu %25 oranında artırdığını rahatlıkla söyleyebiliriz sanırım. Tüm binalar tabii ki yıkılmıyor ama mesela benim oturduğum sokakta karşımdaki, sağımdaki ve yolun hemen karşısındaki binalar bu kapsamda yıkılıp yeniden yapıldı/yapılıyor. Sokaktaki yaklaşık 30 binadan 6'sı bu şekilde yenilendi. Diğerleri de sırada. En düşük oranları bile alsak bunun anlamı oturduğum alanda nüfusun %10dan fazla artabileceğini gösteriyor. Yol ve altyapı konusunda herhangi bir çalışma yok tabii.

Bir de eski Ali Sami Yen Stadyumu'nun bulunduğu alan ve buraya yapılan yeni binaları düşünelim. Bu binalarda binlerce insan oturacak/çalışacak. Halbuki eskiden sadece maç zamanları trafik yoğunlaşırdı. Şimdi sürekli yoğun olacak. Önündeki yolda herhangi bir değişiklik yok tabii.

Bu liste daha da uzar gider. Sonuçta ortadaki rant milyarlarca lira olduğu için kimse de (en başta da yerel idareler ile devlet/hükümet) yapılanlara karşı çıkmıyor. Her şiddetli yağmurda ortalığı sel götürmeye devam ettiği için biz de sadece her sel zamanı bağırıp çağırmaya, onun dışında kalan zamanlarda susmaya devam ediyoruz. Demem o ki, alan memnun, satan memnun. Olan sana bana oluyor ve olmaya da devam edecek. Bir şekilde dur demedikçe buna..

Son birşey: Doğal afet denen şey tabii ki var ve global ısınmadan dolayı oluşma sıklığı her geçen sene daha da artıyor. Yalnız bizdekinin nedeni her seferinde doğal afet değil. Sunni afetler bizde daha fazla..

Fotoğraf1: http://i.ensonhaber.com/resimler/diger/siddetli-yagmur-sonrasi-uskudari-su-basti_6013.jpg
Fotoğraf2: http://www.mimdap.org/wp-content/uploads/31239.jpg

No comments:

Post a Comment